Kentler ve meydanları, Çaycuma ve Kavlangalar
Toplu Yaşama Zorunluluğu, bireysel yaşamdan toplu yaşama geçiş, insanlık tarihinin dönüm noktalarından biridir.
Toplu Yaşama Zorunluluğu, bireysel yaşamdan toplu yaşama geçiş, insanlık tarihinin dönüm noktalarından biridir.
(ÖZEL HABER)
Her şeyin kaynağı, insanın manevi varlığı ve zekâsıdır.
Beraber yaşama duygusu, ortak alanları kullanma ve bu alanlarda yaşama isteği beraberinde Kentleşmeyi getirdi.
İnsanın sosyal bir varlık olma özelliği, başkalarıyla iletişime geçmeye zorlarken muhabbet kültürünün oluşmasına ve gelişmesine yol açtı.
İnsanların bir arada yaşama mecburiyeti ve yardımlaşma isteği, zamanla gelişerek daha çok beraber olma ihtiyacının doğururken, şehir merkezlerinde buluşma mekânlarının ve meydanlarının oluşmasına yol açtı.
Meydanlar, kentin içinde meydana gelen önemli toplumsal olayların tanıklarıdır. Farklı sosyal grupların bir araya geldiği, insanların kaynaşmasına olanak sağlayan meydanlar, demokrasinin de güçlenmesine yardımcı olan unsurlardan bir tanesidir.
Kentlerin önemli bir imgesi olan meydanlar, zaman içinde yine var oldukları kentin ticaret merkezi olarak değerlendirilebilmektedir. Geçici pazarların kurulduğu bu meydanlar kentin ekonomisine önemli katkıda bulunur.
Kuşkusuz bir kentin kimliğinde önemli yer oluşturan ve kamusal açık alan olarak nitelendirilen meydanların oluşmasının başlıca nedeni, toplumun -kamuyu ilgilendiren kararların beraberce tartışılmasına olanak verecek- açık kamusal mekânlara duyduğu gereksinimdir.
Bu nedenle, meydanlar demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Şehirlileşmenin de hızlandırıcı unsurlarından biri olan meydanlar, kent halkının birbirlerine karşılıklı saygı göstererek ortak paylaştıkları açık kamusal alanlardır.
Küçük ya da büyük bütün meydanlar kentlilerin boş zamanlarını değerlendirdikleri, ortak toplumsal sorunlarını tartıştıkları mekânlardır.
Farabi, Şehri bedene benzetmiştir. Şehir meydanlarını bedenin kalbi, cadde ve sokakları damarlarına, yöneticileri de beyne benzetmiştir.
Şehirler içindeki yaşayan insanlarla anlan kazanırlar. Şehirlerin içerisinde insanları aldığınızda geriye taş ve beton yığınından başka bir şey kalmaz.
Şehirler canlıdırlar sürekli gelişme ve büyüme eğilimindeler. Bu gelişme sırasında onları geçmişinden koparılmasına müsaade edilmemelidir.
Geçmişinden koparılan şehirler özünü kaybederken ruhlarını da kaybederler.
Şehre ruh veren insanlardır, İnsan ve şehir birbirlerine duygusal bağlarla bağlıdır; bu bağ çocukluğu, hayalleri, üzüntüleri, sevinçleri, kederleri, kısacası hayatı ve tüm anıları içerinde barındır.
Zengini, fakiri, iyi yâda kötü giyinmiş olanı aynı anda bu alanları kullanabilirler ve boş zamanlarını bu mekânda geçirebilirler.
Şehirlerinden ayrılmak zorunda kalarak, yıllar sonra dönenler, yâda kısa süreliğine de olsa uğrayanlar, hafızalarında yer almış olan şehri, olduğu gibi bulmak isterler. Gerisi onlar için anlamsız olur.
Her şehrin kendine has karakteristik yapısını yansıtan bir meydanı olduğu gibi Çaycuma’nın da kendisini yansıtan cumhuriyet meydanı vardır.
Hele Cumhuriyet meydanın içerisinde bir yer vardır ki Çaycuma halkı için adeta bir sembol olmuştur. Bu sembol Çaycuma meydanında; yöresel ağız ile kavlangalar altıdır. (Çınar altı) “Kavlanga” TDK Derleme sözlüğünde: (kavlanga biçiminde bir tür çınar olarak) geçer, böylece literatüre Çaycuma ağzı ile bir sözcük kazandırılmış oldu.
Yazarların, sanatçıların, eğitimcilerin, esnafın, işçinin köylünün kısacası her kesimden insanların buluştuğu, Çaylarını keyifle yudumladığı cennetten bir köşedir kavlangalar altı.
Vadi araştırma ve medya ekibi olarak tarihe not düşmek üzere kavlangalar altında muhabbet etmek üzere toplanan vatandaşlarımızın duygu ve düşüncelerini, öğrenmek için kavlangalar altında geçmişe bir yolculuk yaptık.
Kavlangalar altında görüştüğümüz, Çaycumalı eğitimci yazar Mevlüt Kırnapçı, “Kavlangaların Adaleti” başlıklı yazısında Çaycuma ve Kavlangalar için şunları dile getiriyor.
“KAVLANGALARIN ADALETİ!
“Çaycuma demek biraz da kavlangalar demektir! İnanın, kavlangaları çıkarın; geriye Çaycuma kalmaz!” tümceleri bana aittir.
“Kavlangaların adaleti” kavramını da sürekli kullanan birisi olarak, elbette ki kavlangalar benim için çok şey anlatmaktadır.
Bilmeyenler için yazmış olayım; Çaycumalılar, çınara “kavlanga” der. Çınar ağacı; fidan olarak göçürülmeyi, bakım ve onarım dışında genel budamayı ve hatta uç budamayı hiç sevmez. Aslında bakım, onarım budamasına da gerek duymaz. Sert rüzgârlar estiğinde çürümüş, kurumuş, birbiri üzerine binmiş dalları kırıp atar. Siz o dönemlerde, kavlangaların altında aymazca oturmayın yeter!
Özellikle güz mevsiminde kabuklarını yenileyerek atar. Yılanın gömlek değiştirmesine bir gönderme olsa gerek; kavlamak deyiminden kavlanga adını almış olmalıdır.
Öğretmenler Evi önündeki kavlangaların altına ilgili kurum eliyle yazılan ahşap tabelada yazan yaş bilgisi yanlıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında hükümet binası olarak yapılan Öğretmenler Evi önünde, karşıya giden yolun sağına soluna dikilen çınar fidanlarıdır kavlangalarımız. Yaşı yüz yılı bulmamıştır ve bulsa bile en çok yüz yaşındadırlar. Oysa o tabelalarda dört yüz yaşında oldukları falan yazıyor. Bu bilgi neyin bilgisidir bilmiyorum ama yazılan rakamlar yanlıştır.
Kavlangaların gölgesi koyu olur! Serin tutar. Rüzgârlı ve fırtınalı havalarda altında oturmak ya da dikkatsiz yürümek tehlikelidir.
Çaycuma’nın kalbi kavlangaların altında atar! Çünkü uzun yıllardan bu yana, özellikle toplumsal olaylar konusunda duyarlı olan hemşerilerin buluşma yeridir orası. Ekonomik, politik, toplumsal konular tartışılıp fikir üretilir kavlangaların altında. Ulusal ve dinsel bayramlaşmaların buluşması kavlangaların altında yapılır. Birisi konuğunuz olacağı zaman ona “Kavlangaların altına gel!” deriz. Bir dönem patates-soğan pazarı olan kavlangaların altı, bugün insan tasnif alanıdır! Oraya herkes gelemez!
Gücünü oturduğu makamdan alarak esip gürleyen, yanında yöresindekileri baskı altında tutanlar, o koltuklarından kalktıklarında kavlangaların adaletine çarpılırlar! O tür kişiler için kullanırız kavlangaların adaletini! Niceleri gelip, kendisiyle bir bardak çayı paylaşacak dostu olmadığından dikilip gitmiştir kavlangaların altında. Kimse onlara “Gel, otur!” demez. Topluma, doğaya, insana, hak hukuk ve adalete sağır bir kişiyseniz kavlangaların altı size göre değildir. Orası, üreten, üleşen, seven, yüreği sıcak insanların yeridir. Salt bu nedenle olsa gerek kimi dönemlerde kimi yerel yönetimler o kavlangaları kesmeye bile yeltenmişlerdir. Ne ki içlerinde benim de bulunduğum sekiz on duyarlı insanın sert karşı durmaları karşısında geri adım atmak durumunda kalmışlardır.
Derim ki; Çaycuma var olacaksa kavlangalarıyla var olacaktır. Çaycuma sıradan bir ev yığını olacaksa bu kavlangaların ölmesiyle olacaktır. “Kavlangaların dili olsa da konuşsa!” dediğimiz anılar biriktirir insanlar orada.
Kavlangalar için ne söylesem bir eksik kalacağından sözü burada kesiyorum. Derim ki “Sözümü kesin ama kavlangaları kesmeyin!” Derim ki “Beni öldürün ama kavlangaları koruyun! Çünkü insanı insan eden ilişkiler odağıdır onlar!”
HABER VE FOTOĞRAF: MUSTAFA KIZIL
Haber : Mustafa Kızıl
ETİKETLER : Yazdır